Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
15. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nin en önemli etkinliklerinden biri Samuel Beckett'in Oyun Sonu başlıklı yapıtının İKSV— Dostlar Tiyatrosu projesi olarak sunumuydu. Bir Türkiye-Fransa ortak yapımı olarak gerçekleşen oyunu, Samuel Beckett ile önce oyuncu, daha sonra da yönetmen olarak çalışmış olan Pierre Chabert'in sahnelediği bu yapımda elinizdeki kitapta yer alan Genco Erkal çevirisi kullanıldı. Bu çevirinin öyküsünü şöyle anlatıyor Erkal: Yönetmen...iki kez İstanbul'a gelerek oyuncuları tanıdı. Oyunlarımızı izledi, masa başı çalışmalarını yaptık. Bu arada oyunun bugüne kadar yapılan çevirilerinin yetersizliğini gördük ve sonunda çeviri işi de üstüme kaldı. Chabert, Beckett tiyatrosunu çok iyi tanıyor. Onunla hem oyuncu hem yönetmen olarak yıllarca birlikte çalışıp, yakın dostu olmaktan gelen bilgisiyle bu tiyatronun özelliklerini bize aktardı. Beckett tiyatrosunda dilin önemini, dilin müziğinin, ritimlerin, tekrarların, susmaların inceliğini anlattı. Bir yazarı tanımanın en iyi yolunun onu çevirmeye çalışmak olduğuna bir kez daha inandım. Müthiş zor bir metin, çetin ceviz. Üç ayımı aldı. İngilizce metinle de karşılaştırarak, Beckett'in, kendi metnini başka bir dile çevirirken karşılaştığı güçlüklerden ve onlara bulduğu çözümlerden ders alarak kabul edilebilir bir çalışma metni oluşturdum. Provalar sırasında da onu geliştirdik.
Samuel Beckett Yüz Yaşında/Ayşegül YükselKitabı okudu
Her yerde ve herkes için olması gereken tiyatro, eğitimli orta ve üst sınıflar için özel bir kulüptür. Neler oldu? Dünyayı böyle ikiye bölecek kadar nerede yolumuzu kaybettik? Bir tarafta halk tiyatrosu var, diğer tarafta bilgiç tiyatro.
Reklam
Beckett tiyatrosunun insanları, yaşamda, gündelik sıradan olayların, özgül bir 'zaman' ve 'uzam'ın getirdiği bedensel gereksinimlerin ötesinde bir anlam arayan kişilerdir. Böylece yaşama düşünsel bir uzaklıktan bakarlar.
Sayfa 117Kitabı okudu
Beckett'in insanları, kendilerini başkalarından farklı kılacak bir kimlik sahibi olma arayışı içindedirler. Bu arayışları sonuçsuz kalır. Gerçek bir benlikleri olup olmadığını hiçbir zaman öğrenemeyecekler, çoğunlukla da kimliklerini Tüm Düşenler'in Bayan Rooney'si gibi 'soluk bir leke' olarak niteleyeceklerdir.
Sayfa 117Kitabı okudu
Beckett tiyatrosunun içeriği, genel bağlamda, düşünce ve yazın tarihi boyunca hiç durmadan irdelenmiş sorunlardan oluşmaktadır: benliğin niteliği, dünyanın niteliği, Tanrı'nın niteliği... Beckett'in insanlarının felsefeyle pek bir ilgileri yoktur; yine de insana, dünyaya, Tanrı'ya ilişkin sorular sormayı bir yaşam biçimine dönüştürmüşlerdir.
Sayfa 117Kitabı okudu
İnsanın, bebeklik aşamasında başlayan çaresizliğinden, yaşlanıp da bir türlü ölemeyişine uzanan süre içinde hem acı çekmesi hem de kendisine en yakın olanlara acı çektirmesi, Beckett'in insan varoluşunun anlamsızlığına getirdiği en çarpıcı örneklerden biridir.
Reklam
Beckett'in söylemek istediği şudur: "Eğer 'var'sak, başkalarının zihninde, onlarla olan ilişkilerimizle ve onlar üstünde yaptığımız etkiyle 'var'ızdır. Ancak yaşamımızın bir aşamasında başkalarının bizi görmediğinin bilincine varırız. Bu durumda varolduğumuzdan nasıl emin olabiliriz?"
Godot'yu Beklerken
Heidegger'in 'Geworfenheit' -insanın evrene fırlatılmışlığı- düşüncesi üstüne temellendirilen oyunda Vladimir'in Godot'yu bekleme süreci içinde ortaya koyduğu iki temel düşünsel eylem vardır. İlki insanın 'varoluş'unun bir anlam taşıyıp taşımadığı, insanın 'ben' diyebileceği bir 'öz'e sahip olup olmadığıdır; ikincisiyse insan için 'kurtuluş' olasılığının bulunup bulunmadığıdır.
Beckett tiyatrosunda ölüm yoktur; acı çekme vardır.
Godot'yu Beklerken
Vladimir ve Estragon tek bir insanın bedenine tutsak edilmiş çelişkili özelliklerin parçalanmış biçimidir. Böylece, insanın iç dünyasında yaşadığı çatışmalar, sahnedeki iki somut insanın yaşadığı bir dış çatışmaya dönüşmüştür.
Reklam
Godot'yu Beklerken
Estragon fiziksel gereksinimleri dışında her şeyi 'hiçleyen' bir tutum içindedir. Godot'yu beklemeye tutsak oluşunun nedeni de Vladimir'den ayrılamayışıdır. Estragon'un seçimi, Godot'yu beklemektense 'intihar etme'leridir. Ancak, ikisinden birinin başarılı olamaması durumunda geride kalanın yalnız kalacağını düşündükleri için, kendilerini asmaya kalkışmazlar.
Godot'yu beklerken, 'bilinç'lerinin sesini duymamak için birbirlerine öyküler anlatırlar, tartışma, darılma, barışma, ayrılma, buluşma oyunları oynarlar. Vladimir ve Estragon, susarlarsa 'varlıklarından' kuşkuya düşecekleri için konuşurlar; yalnızlıklarını birbirleriyle paylaşabilmek için konuşurlar; sevgilerini göstermek, kavga etmek, yaşama boyun eğmek, yaşama 'hayır' diyebilmek için sürdürürler konuşma oyununu.
Godot'yu Beklerken
'Üçleme'nin sonunda bedenden soyutlanıp bilince indirgenmiş olan insan, Godot'da toplumsal ve bireysel özelliklerden arındırılmış olsa da somut görüntüsüyle yadsınmaz bir 'varlık'tır; oyun boyunca, 'varoluş' adı verilen bir kılıf içinde bir 'ben' bulunup bulunmadığı araştırılır. 'Gerçek bir 'ben' var mı?' sorusu, hiçbir zaman yanıtlanamaz.
Ünlü yönetmen ve kuramcı Antonin Artaud'nun düşünceleri de 'uyumsuz tiyatro'nun oluşmasına bir oranda öncülük etmiş sayılabilir. Artaud, 1939'da yayımlanan Tiyatro ve İkizi, (Le théâtre et son double) adlı yapıtında tiyatro sanatını, akıl ve mantığın belirlediği bir söz ve eylem düzeninin egemenliği altına almış olan Batı uygarlığının, bu sanatı gitgide ritüel kökeninden kopardığını söylüyordu.
'Uyumsuz tiyatro' insanın kendisini içinde bulduğu Kaos'u, mantıksal gelişimin geçerli olduğu 'varoluşçu tiyatro'nun tam tersine, hiçbir mantık düzenlemesine gerek görmeden, 'akıl dışı' konumunda yansıtmayı seçmiştir.
78 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.